"Eskiden ne kadar kötüydü" diye başlar halkların iç geçirerek söylediği sözler: "şimdi düzelttik". Balkanların bir asır evvelki hali meselâ. Avrupa'nın Cihan Harbi zamanları mesela... Geçmişte zulüm görmüşlerdir ama şimdi nispeten iyidir durum. Çünkü zaman böyle bir şeydir, ileriye doğru akar ve bir nevi düzeltmek zorundadır her şeyi. Zamanla kötüye gidecek sakın sevinme, diye bir lakırdı duymayız. Zamanla iyi olacak üzülme, denir hep. Ümit, zamanın bize va'd ettiği bir şey değil midir ? Allah bile zamanı kullanmaz mı Kitap'ta, bizi uyarırken ?
Türkiye hakkında bir şeyler yazmaya karar verince çarnaçar bir tedirginlik çöküyor insana. İleriye doğru bakan ama tekerlekleri geriye giden bir ülke burası. Bir trenin içinde sabit bir tarafa koşmak gibi bu ülkede yaşamak. Bir arkadaşımın 99 yaşını devirmiş babaannesi demişti: "Eskiden biz görmediklerimizden korkardık, gördüklerimizden değil". Şimdi ise tam tersine döndü. Yürüdüğümüz yolda insan yoksa huzur kaplıyor içimizi. Aynı şekilde görmediğimiz Allah'tan korkmuyoruz artık. Kim bilir gasp mı edilirsiniz; yan baktı diye bıçaklanır mısınız; en kötü telefonunuzu isteyip birilerini mi aramak isterler, sigaranızdan bir dal mı "rica" ederler. Bunun huzursuzluğu yeter korkmak için. Müthiş bir frensizlik söz konusu sokakta. Bir toplumu durdurabilecek hiçbir unsur olmaz mı ? Din, milliyetçilik, gelenekler, kurallar, kanunlar... Hiçbiri mi yol göstermez ? Ya da gösterir de biz mi "hiçbir şeysiz" olduğumuz için ölüme ve zulme yöneliriz ?
Mesela şu an bu satırları otobüste yazıyorum. Her an otobüsün gövdesinden bir kamyon bize çarpabilir ve satırlara kan damlayabilir. Tam bu satırda yazı yarım kalabilir. Hayır hayır bunların afakî hayalgücü salvoları olmadığını Türkiye'de yaşayanlar bilir !
Ölüm, ölüm, ölüm, ölüm...
Bu kadar ölümün açıklaması, korkusuz bırakılan bir toplumdur. Bu toplumda insanları korkutacak hiçbir şey kalmadı artık.Ve bu korkusuzluğun yerini yapmacık korkular aldı. (Burada korkuyu kutsamaya çalışmıyoruz şüphesiz. Fakat kapkaç olaylarının bitirilmesini hatırlayanlar, korkunun yararını orada görecektir). İnsanlar artık, kalacağı dersten korkuyor; şarjının bitmesinden korkuyor, ay sonundaki ödemesinden korkuyor, patronundan korkuyor, hatta pantalonundan korkuyor yırtılır diye. İyi insan olamamaktan, birinin hakkını yemekten, başkasını evlatsız-babasız bırakmaktan korkmayı unutuyor. O kadar yapmacık ve yüzeyseliz ki... Her türlü aksaklığı artık "şeklen" çözebileceğimizi sanıyoruz. Meselâ o rezil futbol düzeninde, ligin adını Süleyman Seba yapınca her şeyin gül gülistan olacağını zannediyoruz. Ya da işte İç Güvenlik Paketi ismiyle iç güvenlik sağlanacak, Barış Süreci ismiyle barış gelecek ve saire...
Sayfalarında hiçbir şey yazmayan bir kitaba bakıyoruz kafamızı kaldırmadan, arkamız deniz, önümüzden geçenler kitap okuduğumuzu sanıyor, biz de bu izlenimden memnunuz. Ses etmiyoruz. Kendi hayatımızdan bıktık, başkası da yaşamasın istiyoruz.