21 Haziran 2015 Pazar

Kapı Kolu ve Eller.



Geceler güneşi bekler mi ?
Güneş veya geceden özür diler mi doğarken
Aralarında tebessümlü bir mahçubiyet bağı
Kimsenin bilmediği bir a...

-Pattttt.
-Noluyor...
-Napıyorsun canım.
-Bir şeyler yazıyordum.
-Çayını buraya mı getireyim içeriye mi gelirsin diyecektim
-Geliyorum.

Caner, başarılı bir ressamdı  fakat şiire merak sarmıştı. İlk kez aldı kağıt ve kalemi eline. Fazilet onu kapı sesiyle bölmeden evvel birkaç acemi dize ortaya koymuştu bile.
Ellerine borçlu olduğunu düşünürdü Caner, ne de olsa onlar olmasa yaşayamazdı; hiçbir işe yaramayan bir adam oluverirdi birden. Ve  ellerine olan bu borcu ödemek için onunla birkaç ayrı sanat dalında ürünler vermek gerektiğini düşünürdü. Piyano kursunu da koymuştu kafasına, zamanı vardı. Kibritten evler de listedeydi. Önce şiir yazmaya koyulacaktı ama. Karısı onu kapı sesiyle bölmeden evvel tabi.
Ellerine olan borcuyla birlikte şiirin daha az dikkat isteyen bir şey olduğuna inanmıştı ve kapı sesi gelse de devam edebilirim diye düşünmüştü. Şiir için her şey müsaitti ona göre. Yani, karısı onu kapı sesiyle bölmeden evvel...
Bir insan, ellerine nasıl borçlanırdı ? Ve bu borç böyle mi ödenirdi ? Caner'in kararı açık ve netti.
İçeriye geçti. Oturur oturmaz karısı Fazilet'e baktı farkettirmeden ve uzun uzun. Bir şey demek istedi, çekindi. Ona acılarından bahsedecekti, huzursuzluğundan... Yorulmuştu artık, nedenini bilmediği bir bitkinlik vardı üzerinde. Ellerine olan borcunu ödemesine yardım etmesini ama bilakis onun buna sürekli kapıları açıp kapatarak engel olduğunu söyleyecekti. Bunları anlatacaktı ona fakat çekindi. Anlamazdı ki... Zaten kim ellerine borçlanırdı ki...
Hayata geç kalmış değildi fakat geç gelip erken kaybetmişti Caner. Parasını da çok erken kaybetmişti, annesinin binbir borçlarla girip aldığı evin anahtarını da küçükken. Durup olanlara baktıkça bataklığa batıyordu. Acı çekmeye başladığı bir an farketmişti bir kere. Patlak bir lastiği suya sokup su alan yerine bakarlar ya, onun gibiydi durumu. Su almıştı. Nasıl yama yapacaktı ruhundaki bu hasara, bilmiyordu.
Tüm hayatını bir güneş gözlüğü ve şapkayla geçirmek fikri onu o kadar rahatlatıyordu ki.  Hiç tanınmamak, yalnız kalmak...  Ama böyle daha çok dikkat çekeceğini de biliyordu. Derin bir iç çekti.
Çayını içtikten sonra çalışma odasına geçti, şiirine yarım kaldığı yerden devam edecekti... Paaat. Bir kapı sesi daha…
Caner  artık yeter diyerek yumruğunu masaya vurdu ve karısına şöyle dedi:  Bundan sonra yatmadan evvel bütün kapıları kilitleyeceğim, anahtarları da yanıma alacağım, bakalım nasıl açıp kapatacaksın kapıları.
Fazilet, bu kadar tepki görmeyi beklemiyordu. Sadece kısık sesle “tamam” dedi ve salona geçti. Oldukça alınmıştı ve bu gece orada yatacağını söyledi. Caner ellerine olan borcunu unutmuştu öfkeden ve kapıyı  bu sefer de kendisi vurarak, çalışma odasından yatak odasına geçti. O gece her zaman yaptığı gibi yatmadan evvel uzun uzun düşündü. Fakat daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yapıp: Tüm kapıları kilitlemişti gerçekten ve anahtarları da yanına almıştı. Karısının son zamanlarda uyurken, düşünürken, şiir yazarken, resim yaparken onu sürekli olarak rahatsız etmesine anlam veremiyordu. O da böyle bir çözüm bulmuştu.  Nedenini düşünürken uyuyakaldı. Bunu seviyordu; düşünmenin o sert yastık kıvamındaki rahatsız edici rahatlığına tutulmuştu.
Sabaha karşı boğazında şiddetli bir yanma ile uyandı. Doğalgaz sızıntısı olduğunu anladı evde ve o an ilk aklına gelen şey karısıydı. Yataktan kalkar kalkmaz yere düştü. Tam burnunun üzerine. Anlam veremedi ilkin uyku sersemi… Tekrar kalktı ve tekrar düştü. Bir yandan boğazındaki yanma daha da şiddetleniyordu. Tekrar ayağa kalktığında anladı, o gece, tek yatmaya alışkın olmayan Caner, iki elinin de üzerine yatmıştı ve iki eli de uyuşuk vaziyetteydi. Çaresizce, kilitlediği kapıyı açmaya çalıştı fakat bu mümkün değildi. Karısına seslendi, cevap alamadı. Bir yandan zamana karşı yarışıyor, diğer yandan zamanın ellerini düzeltmesini bekliyordu, başaramadı. Yavaş yavaş yere yığıldı ve orada öldü. Caner, karısının neden böyle yaptığını anlayamadan hayattan göçüp gitmişti. Karısıyla arasında bir kilitli kapı, acımasızca geçen zaman ve işe yaramayan iki kol kalmıştı: Bir kapı koluna bile sözünü geçiremeyen iki zavallı kol…



Cesetler evden çıkarılırken, bir komşu diğerine şöyle dedi:
“Zavallı Fazilet. Hamile olduğunu söyleyemedi bile kocasına. Çalışmayı bırakıp benimle ilgilensin diye  kapıları vuruyorum artık sertçe ama yok, demişti bana en son… Yazık, çok yazık oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder