11 Aralık 2014 Perşembe

Osmanlıca

Vallahi hiçbir şey yazmayacaktım Osmanlıca ile ilgili. Baktım ki Osmanlıca okuyabilmeyi geç, en basit bir kelimenin bile (mesela istişare, mesela mutabık) ne demek olduğunu bilmeyenler ahkam kesiyor. Şu hayatta bihakkın yapabildiğim tek şey olan Osmanlıca okuyabilmek konusunda birkaç şey yazayım da kayıtta dursun dedim.
Bir kere Osmanlıca dil değil, bir alfabedir. Türkçe ve Osmanlıca ayrı iki dil değil, ayrı iki isimdir sadece. 100 yıl evvel sokakta konuşulan Türkçeyle bugün sokakta konuşulan Türkçe aynıdır. Osmanlıca diye bir şey yoktur, Eski Yazı-Türkçe-Harf vardır.
Cüneyt Özdemir gibi aklıevveller, Osmanlıca'yı salt Atatürk'ün Nutuk'taki ağır Türkçesi olarak bilirler  (Emin olun kendisi Osmanlıca okuyamıyordur ama kıpkırmızı olana dek muhalefet olabiliyor bilmediği bir şeye ! ). Fakat iş öyle değildir.
 Refik Halit Karay'ın 100 yıl evvel, Harf İnkilabından çok önce, yazdığı meşhur  Efendiler Nereye yazısını Google'da çok rahat bulabilirsiniz. Bir kelimesine  dahi "burada ne yazıyor yahu bu ne demek ?" derseniz, evet Osmanlıca öyle ağdalı Divan Edebiyatı şairlerinin kullandığı bir dildir. Ama Refik Halit diyorum, Türk Edebiyatının en tepesindeki adam(şahikası, denilir aslında Türkçe'de ama dilimizin geldiği yer bu maalesef) o şekilde yazıyorsa, Osmanlıca öyle senin haber yaptığın gibi bir şey değildir değil mi Cüneyt Bey'ciğim ?
Bir de bugünün Türkçesinin düştüğü durumu az da olsa düzeltmek açısından iyi bir adım olabilir. Günlük hayatını 100 farklı kelimeyle tamamlayan, kelime hazinesi tam takır, kedi gibi mırlayarak konuşan, neredeyse her lafa "aynen" gibi sinir bozucu bir lafla başlayan yeni nesil, belki böyle iflah olur. Özellikle hanım kızların iğrenç telaffuzu ve dilbilgisi, belki bir nebze estetik kazanır.
Osmanlıcadaki kelimeler, evet bazıları Arapça ve Farsçadır fakat, artık bizim dilimize girmiştir. Mesela namaz ve abdest kelimeleri Farsçadır ama bu kelimelere kim çıkıp "Türkçe değil" diyebilir bugün?  Bizim dilimize yerleşmiş ve bizim olmuştur artık. Kaldı ki hiçbir sorun yaşamadan, derdimizi ifade etmeye çok yardımcı olan kelimelerdir bunlar. Onlardan aldığımız kelimeleri, onlar gibi hançereden telaffuz etmeyiz hatta, bu da en büyük kanıtıdır kelimelerin artık bizim olduğunun.
 Latince, İngilizce, Fransızca gibi dillerdeki çoğu kelime, cümle yapımıza (sentaks) uygun, bizi tam doyuracak kelimeler değildir. Batılılık, adı altında zorla bu dile sokulmuş kelimeler saymakla bitmez: Spor spikerlerinin kıskaçtan kurtulan adamı "demarke oldu" diye tarif etmesi, televizyonlarda koca koca adamların "irite oldum" demesi, iltifatın "kompliman" olması, bunun ufak bir örneğidir.
Başka bir taraftan örnek verecek olursak: Doktor kelimesi. Latince, uzman, anlamındadır.  Bir Öğretim Görevlisi de Doktor'dur, bir Pratisyen de. İkisinin de adının önüne DR getirirsek, hangisinin bildiğimiz tıp doktoru, hangisinin işinde uzman bir akademisyen olduğunu anlayamayız. Oysaki dilimizde Tabip gibi bir kelime vardır, Tebabet ilmiyle uğraşan kişi anlamında. Bu kelimeyi kullandığımızda hem biz derdimizi anlatabiliriz, hem karşıdaki hiç zorlanmadan anlayabilir. Karışıklık giderilmiş olur. Geniş bir zâviye (bakışaçısı) yakalamanın en mühim yolu, geniş bir dildir.
Ayrıca Osmanlıcanın bizim şu anki dilimizden farkı yok derken, elbetteki bugünkü ayaklar altındaki Türkçemizden bahsetmedim. Türkçenin vasat üstü konuşulduğu bir ortamdan bahsediyorum. Devlet eliyle Dil Devrimiyle birlikte (Harf Devrimi değil) kırpılmış, tüyleri yolunmuş dilimiz, bakıma muhtaçtır.
"Talebe-Hoca" gibi muhteşem iki kelimeyi alıp, "Öğretmen-Öğrenci" gibi sevimsiz, hiçbir anlamı olmayan bir uydurukluğa indirgeyenler, dilimizi de bu hale getirenlerdir. Talep eden, isteyen, bilgiye susayan genç; olmuştur size "öğrenmekten,öğrenci". 
Velhasıl, Türkçe'nin yeniden ayağa kalkabilmesi için bir şeyler yapılması lazım bu memlekette. Cumhurbaşkanı da Başbakanı da çok güzel Türkçe konuşan bir Türkiye'nin, halkı da dilini öğrenmek, konuşmayı bilmek zorundadır. Osmanlıca Ders konusu, bu hedefe bir adımdır. Okuma yazma bilen her Türk insanının, şurada 90 yıl evvel kullanılan alfabeyı bilmesi, bir görevdir. Hatta yetmez, Arapça da zorunlu olmalıdır, Latince de; tıpkı İngilizce gibi. Batının Latince'si neyse, Doğu'nun Arapçası odur. Onların Latince'yi bir asansör gibi kullandığını tarihten biliyoruz, aynı yöntemle biz neden yükselemeyelim ki ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder