Kahramanlık, eğilmemek, bükülmemek bir yana; bütün ömrü boyunca "vatan haini" diye kovalanmasına rağmen, tek bir şiirinde bile ümitsizlik göremedik onun. Ümitsizlik varsa bile, kırgınlıkla kahramanlık arasında bir sesle yükseldi hep. "Elbet eşitleneceğiz o gün kıyamda" dedi mesela. O, memleketin ırgat Osmanlarını, şehit Ayşelerini, Kuvayı Milliye Destanlarını yazdı; karşılığında ise o insanlar ona "vatan haini" dedi. Halbuki bir gün bile memlekete küstüğünü görmedik onun. Bırakın hainliği, ölmeden önce en büyük isteği "Beni Anadolu'nun bir köyüne gömün"dü. Sürekli taşıdığı kırık kalbi dayanamadı bir gün ve tekledi. Çok sonraları onun vatan haini olmadığı, gerçek vatan hainlerinin ortaya çıkmasıyla anlaşıldı. Cumhuriyet Gazetesi, resmini basıyordu onun; "Gönül rahatlığıyla yüzüne tükürülsün" diye. O ise bunlara bazen şiiriyle, çokça "kırılan bir boyun gibi orta yerinden kırılarak" tepki gösterdi. Şiirinde gariban çocukları, anasız babasız kalan bebekleri, Hiroşima'yı, Amiral Vilyamson'u, mahalle bakkalını, sıtma nöbetlerini, soğuktan titremesini ve daha nice acı gerçekleri yazdı. Bütün bu kavganın içinde aşık olmayı ve sevgiyi de asla ihmal etmedi. "Sen kavgamın içinde bir insansın sevgilim seni seviyorum" dizesi, belki de bütün bir hayatını özetledi. Hakikatten bir an bile kaçmayıp, yaşamanın tam göbeğinden bizlere ümit verdi hep. Fevkalade Memnunum Dünyaya Geldiğime, şiiri bile başlı başına bir inat, bir diriliş, bir güç gösterisi değil miydi ? Suya sabuna dokunmayan bazı çağdaşları, çiçek böcek yazarken İstanbul kahvehanelerinde; o taa Rusya'dan güdümlü bir füze gibi yolladı şiirini, hırsızların kasalarına ve çek defterlerine. Kalemini kiralamak için siyasi iktidara yalvaran, adını bile vermek istemediğim "güya şair" de hep kendisinin rakibi gibi anıldı talihsizce!
Sırf Amerika'yı daha çok yalayabilmek adına onu yerlerde sürükleyen siyasiler bugün hatırlanmıyor; oysa o unutulmayacak hiçbir zaman.
Bugüne gelecek olursak maalesef:
Kanser hastası bir kız bugün toprağa veriliyor ülkemizde. 27 yaşındaydı, adı Dilek. Bir yere baktığı için(!) kendisine yarım milyonluk araba tahsis edilen, hiçbir şey görmemek için sürekli 700 bin liralık saatine bakan, tahminimce unvanı da bu yüzden "Bakan" olan bir insan müsveddesinden, tedavisi için yardım istemişti de eline tutuşturulan 100 lirayla kalmıştı hani. "Beni yanlış anladınız ben dilenci değilim" demişti. Sonra o Bakan, korumaları ve on binlik takım elbisesiyle hayatına devam etmişti. İşte o kız öldü. Ve Nazım Hikmet, işte bu gibi şerefsizliklere laf ettiği için bundan 60 sene önce, yıllarca onlarla kavga ettiği için, vatan hainidir. Mahpustur, kaçaktır, alçaktır!
Kansızlık ve hırsızlık, tarihin her döneminde farklı sim kartlarıyla ama aynı hafıza kartıyla karşımıza çıkıyor; buna ise laf edebilen Nazım Hikmet, her zaman gelmiyor. Benim yaşadığım günlerde ise Sevgili Nazım Hikmet; Yunus Günçe'nin, Sıla'nın şiir kitapları, Cumali Ceber'in sinema filmleri, haa bir de Fi Çi Pi serisinin harika dizisi var.
Diyeceklerim bu kadar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder